Hatalar ve Dersleri
Hatalarımızdan ne zaman ders almaya başlarız? Hatalarımızın hangi yaşta ders çıkaracak bir şey olduğunu anlarız? Beş, on, yirmi, otuz? Sanırım buna hiçbir zaman net bir cevap veremeyeceğiz çünkü her insanın hatalarından ders çıkarmaya başladığı yaş oldukça farklı. Bu konuya farklı bir yönden bakacak olursak biz büyüdükçe hatalarımızın da büyüdüğünü görürüz ve genelde büyüdükçe hatalarımızı sadece “hata” olarak tanımlarız.
Geçmişe gitmek istiyorum biraz, yaygın bir deyişle çocukluğuma ineceğim. Ana sınıfındayım ve iştahım her zamanki gibi açık. Babam gittiğim okulda memur olarak çalışıyor o zamanlar, okulda benden daha özgürü yok. Ne olursa olsun babam burada diye rahatlıkla yapıyorum istediklerimi. Tam da böyle düşünürken öğle yemeğinde yapmamam gereken bir şey yapıyorum. Tabağımdaki iki dilim çikolatalı ekmeği bitirince şimdi kim olduğunu hatırlayamadığım ama o zaman yemekte yan yana oturduğum arkadaşımla iki dilim daha alıyoruz. Yemek arabasından gidip yemek almak o zamanlar bizim için fazla heyecan verici. Arkadaşımın üçüncü dilimde tıkandığını hatırlıyorum. Ben ve sağlam midem dördüncüyü yedikten sonra heyecan arayışına devam edip iki dilim daha alıyor. Altıncı dilim bittikten sonra başlıyor pişmanlık. Babamın odasına giderken bir elim karnımı, diğer elim destek almak için duvarı tutuyor. Babamın yanına gidince bana güldüğünü hatırlıyorum. O gün bugündür çikolatalı ekmeği hiç yemedim. Soran olsa da sevmediğimi söylüyorum. Bu altı yaşında yaptığım minik hata herkesin çok sevdiği bir kahvaltılıktan uzak tuttu beni hep. Bu hatırladığım ilk hatam ve ilk dersimdi.
Biraz ilerliyorum kendi zaman şeridimde. Çok değil ilk minik hatamdan bir yıl sonra birinci sınıfa giderken yaşadığım bir anı var aklımda. Okumayı tam anlamıyla sökmüş olabilmek için on kitaptan oluşan seriyi bitirmemiz gerekiyordu. Onuncu kitaba geçtiğimde o kadar sabırsızdım ki biran önce kitapları bitirmek ve önlüğümün yakasındaki kırmızı kurdeleyle dolaşmak istiyordum. Kitabın tatille alakalı olduğunu hatırlıyorum. Kitabın son sayfalarında kelimeler gittikçe zorlaşmıştı ve bu da beni iyice sıkmıştı. “Şezlong” kelimesini okuyamayınca üstünde durmadım. Annem durdurdu tabii. Zor bir kelime olduğunu ve öğretmenimin kesinlikle soracağını söyledi ama aldırmadım. Ertesi gün tahmin edeceğiniz gibi öğretmenim o kelimeyi sordu. Parmağını şezlong kelimesinin üstüne koyar koymaz anladım annemi dinlemeyerek hata ettiğimi. Anlamıştım ama geç olmuştu.
Kendi zaman şeridimde ilerliyorum yine. Bazen takılıyorum, bazen hiç duraksamadan devam ediyorum. Size anlatmadığım yüzlerce anı geçiyor zihnimin derinliklerinden, belki yüzlerce de hata. Görünüş olarak ve rakamların tanımladığı kadarıyla değişmiş olsam da yiyebileceğinden fazla çikolatalı ekmeği yedikten sonra karın ağrısından, annesinin çalış dediği yeri çalışmayıp zorlandığında yanağındaki kızarıklardan ders çıkaran aynı kızım. En başta dediğim gibi ben büyüdükçe hatalarım da büyüdü. Bezen bir gün kala ağlayarak çalıştığım sınavdan pişmanlık duydum, bazen yanlış insanlarla muhatap olduğumu hatta samimiyet kurduğumu fark edip üzüldüm, bazen yanlış düşünceleri savunmuş olduğumdan utandım. Zaman zaman beni anlamayacak insanlar için vakit harcamış olduğum gerçeğiyle yüzleşip kahroldum. Keşke dediğim çok şey de oldu elbette. Boş geçirdiğim günlerden, yanlış arkadaşlardan, alıp sonra beğenmediğim kıyafetlerden, vaktinde çalışmadığım sınavlardan, sürdüğüm ojeden, girdiğim konuşmalardan, attığım mesajlardan…
Sonra durup düşündüm. Boş geçirdiğim günler olmasaydı dolu geçen saatlerimin farkına varmazdım. Yanlış insanlara hayatımda yer vermeseydim hayatıma giren değerli insanların değerini bu kadar anlamazdım. Aldığım her kıyafeti beğenseydim hangisini giyeceğime bir türlü karar veremezdim ve bu beni sinir ederdi. Son dakika çalıştığım sınavlar olmasaydı dönem başından beri çalıştığım dersler olmazdı. Sakinliğimi koruyamadığım için pişman olmuş cümlelerim olmasaydı ince düşünülmüş cümlelere de alışmazdı dilim. Hatalarım ne derece büyüktü, ne derece olumsuzdu hiç enine boyuna düşünüp karamsarlığa kapılmama hiç izin vermedim. Hepsi için de kendimi affettim. Yukarıda saydığım ve saymadığım tüm hatalarım için sıvazladım sırtımı. “Bunları unutup unutmamak sana kalmış ama çıkardığın dersleri sakın unutma.” dedim. Birkaç kez vurdum omzuma ve takıldığım yerden devam ettim.
“Burası dünya ya hu,
burası bu kadar işte!”
diyor Ah Muhsin Ünlü. Burası dünya. Mükemmel yaşayıp, gülüp eğlenme yeri değil. Hatalar yapıp, yanlış yollara girip bile bile devam etme yeri. Her zaman koşmamız gereken bir yol değil burası. Koşup yorulduğumuzda pes etmek çare değil. Sağlam adımlarla yürümek gerek. Biraz koşup biraz sağlam adımlarla yürüdüğümüz, bazen oturup kaldığımız, biranda ayağa kalkabildiğimiz yollara sahip olmamız dileğiyle…
Yorumlar (3)
Alpha
Tamda kendi içimde düşlediğim, hatalarımı sıkça düşünüp ben napıyorum dediğim yerde aynı hisle ve daha güçlü, kendini anlamış bir yazı, çok güzel olmuş elinize sağlık
Yeter
Canım arkadaşım tam seni anlatan bir yazı olmuş.Eline emeğine sağlık.
Münevver
Kuzum bayıldım yazdıklarına devamını mutlaka bekliyorum yüreğine sağlık 😘