YAŞAMAK

Damla Nur Güney 27 Temmuz 2020 17:34

Vazgeçtiğini sandığın her şeyi kaybettiğini anladığın gün büyüyorsun. Saçların uzuyor, kısalıyor. Bazen topluyorsun, bazen pencereden içeri giren rüzgarın uçuşturmasını bekliyorsun. Bazı şeylerin son olduğunu bilmeden son olmayacak gibi yaşıyorsun. Ne ilkin heyecanı var üstünde, ne sonun karamsarlığı. Gri bir gökyüzünde beyaz bulutlara bakıp kuruyorsun hayallerini. Güneş ışığının hangi açıyla bulutlarına geleceğini hesaba katmadan. Telaşların artıyor değil mi her gün? Bir gün çok yetersiz hissedip diğer gün tüm gücü yüreğinde buluyorsun. Hayat bu ya, bir gün ağlayıp diğer gün gülüyorsun. Sonbaharın kuru yapraklarına yağan yağmurunu sevdiğin gün büyüyorsun belki de. Yaprakların hışırtısını dinlemek güzel geliyor bazen, nerede bulursan bul koşup üstüne basmak yorucu kalıyor. Listelere sığmayan şarkıların gittikçe azalıyor ve sen azaldığından şikayetçi değilsin. Yorgunlukla gözlerini açtığın sabahların tatlı telaşlarına bulanıyor gönlün. Cesaretle attığın adımların korkuyla geri kaçışları oluyor. Ümitsizlikle başladığın işlerin sihirli bir değnek değmişçesine halloluyor ellerinin arasında. Sözlerinde kendini bulduğun şarkıların ritimlerinde dinleniyorsun bir ağacın gölgesi sayıp. Yüreğinde delice bir his, koşsan nerelere kadar gideceğini sen bile tahmin edemiyorsun. Eline batan dikenleri değil, topladığın çiçeklerin sayısını biliyorsun. Ağlayarak uyandığın kabusların gülünecek yanlarını alıyorsun bilinçaltına. İzlediğin duygusal filmlerde kendini bazen başrol yapıyorsun, bazen okuduğun bir kitabın son cümlesinde saklanıyorsun. Saklandığın kadar açıktasın bilmiyorsun. Bilmemek mutlu etmiyor, düşünmemek mutlu ediyor ama sen ısrarla düşünüyorsun. Elindeki kalemle hislerini başıboş gezen bir kağıda aktarmayalı yıllar olmuş ama sen defterlerim dolu sanıyorsun. Okumak için aldığın her kitap rafında dururken bazen onları okumak istemiyorsun ama her gününün bir kitap olduğunu fark etmiyorsun. Hatalarını, gözyaşlarını, hüzünlerinin iyice silersen geçer sanıyorsun. Onların senin için orda durduğunun farkına bile varmıyorsun. Onlar senin için var. Geriye dönüp baktığında ders çıkarman için belki de. Vücuduna aldığın hastalık eğer ilkse zorlanıyorsun. Tanımıyorsun çünkü, nasıl savaşman gerektiğini, zayıf noktalarını bilmiyorsun. İkinci de zorlanmadan atlatıyorsun çünkü onu artık tanıyorsun. Bu kendini sevmenin ilk adımı. Zayıflıklarını, pişmanlıklarını, hatalarını önce kabul edecek sonra seveceksin. Silgini elinden bıraktığın gün büyüyorsun. Aynalardan kaçmadığın gün şahit oluyorlar yaşadıklarına. Tüm geç kalmışlıklarına rağmen saatleri sevdiğinde yaşıyorsun. Seni güldüren anıları unuttuğunda kızıyorsun kendine. Oysaki hiçbir şey sonsuza kadar kalmıyor. Her şey biçim değiştiriyor, seni mutlu eden şeylerin değiştiği gibi. Unutmaman gereken mutlulukla gülümsediğin anılar değil, mutluluğun hiçbir zaman hayatından çıkmadığı. Elinde bir mikrofon var. Sesinin kötü olduğunu düşünüp geri çekiliyorsun oysa söyleyeceklerin sesinden çok daha önemli bilmiyorsun. Yürüdüğün her yolu sen seçiyorsun ama severek yürümüyorsun. Gidilecek yerleri not almışsın, o kağıdı dalgınlıkla yürüdüğün caddelerin birinde düşürmüşsün. Günlerin geçiyor. Geçiriyorsun bazen bilerek, bazen farkında olmadan.

Öğrendiğini sandığın her şeyi unuttuğunu fark ettiğin gün büyüyorsun. Okuduğun kitapları bilinmez bir hevesle alıyorsun eline. Bazen ortasında hatırlıyorsun okuduğunu, bazense son sayfada. Ezbere bildiğin şiirler azalıp eskiden adın gibi bildiğin mısralar karşına çıktığında yeni tanışmış gibi büyülüyor seni. Oysa bilmiyorsun o şiiri kaç kez bir kağıt parçasına yazıp izlediğini. Hangi yağmurun kaçıncı şarkısında kendini özgür hissettiğini öğrenmişsin. Bir yağmur yağsa diyorsun. Ah keşke bir yağmur yağsa ve sen gökten gelen su damlalarına karışıp özgür bir rüzgar gibi dolansan her anına şahit olan sokaklarda. Keşke bir yağmur yağsa. Umut dolu bir yağmur bulutu kollarından tutup insanlarla dolu olan bir caddeye götürse seni. Keşke bir rüzgar yüzündeki çizgilere dolan bütün hüzünlerini götürse senden ama her şey istediğimiz gibi olmuyor. Karanlıktan korkup sığındığın ışıklar bazen önünü aydınlatmıyor. Bazen aydınlığı göremeyecek kadar sabırsız oluyorsun. En karanlık anda bile ışık var derler hep. Sen karanlıkta ışık arayan biri misin yoksa mum olmayı mı tercih edersin?

Çok uzun bir süreden sonra ben cümlelerimle size misafir olmaktan fazlasıyla mutluyum. Umarım cümlelerim ruhunuza dokunabilmiştir. Çok sevdiğim bir şarkının bu yazıyı okurken size iyi bir yol arkadaşı olabileceğini düşünerek bıraktım. Umarım onu da seversiniz. Yine sayfalarda görüşmek dileğiyle. ❤

blog

Bir yanıt yazın

Yorumlar (4)

Necmi Avatar

Merhaba Damlacığım;
İnsan hayatının aslında rutin davranışlar içinde geçtiği bir zamada yaşıyoruz. Biz farklı şeyler yaptığımız sanıyoruz ama, aslında hep aynı şeyler.
Kendimize,kendimizi anlamak ve dinlemek için zaman ayıramıyoruz, bir filmde duyduğum bir söz var, hayat nefes aldığın zamanlar değil, nefesini kesen anların toplamıdır. Bunu fark edip öyle yaşayabilsek keşke. Ben yazını okuyunca kafamı kaldırıp etrafa bakmak istedim, teşekkür ederim.

birdamlayazar Avatar

Abiciğim bu güzel yorumun bu rutine bağladığımız günlerde bile beni mutlu etti. Söylediğin sözü daha önce hiç duymamıştım ama o kadar doğru buldum ki bundan sonra kendime bu sözü sık sık hatırlatacağım. Etrafa baktığın için teşekkürü ben değil sen hak ediyorsun. Yaşamayı unuttuğumuz bugünlerde senin gibi yaşama dair,geleceğe dair bir duyar taşıyan ve farkındalık yaratan insanlar sayesinde bir gün çok daha güzel yaşamlar süreceğimize inanıyorum.🌼

feynman Avatar

eee ”Yarsın zindanların uğultusu vursun kulaklarımıza, yaşamak bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.”