Dönülecek Yollar, Çıkılacak Yokuşlar ve Diğerleri

Damla Nur Güney 23 Ağustos 2022 22:07

Hangi yoldan döndüğümüz mü yoksa hangi yolda kendimizi gördüğümüz mü unutulmaz? Kaç tane yolu yarıladığımız mı önemlidir, kaç yolu bitirdiğimiz mi? Siz pencere kenarı yolcularından mısınız yoksa koridor tarafı da olsa umursamayanlardan mı? Şuan yürüdüğünüz yol mesela, göğünü başınızın üstünde fikirlerle taşıdığınız, yağmurlarına şarkı dinlettirdiğiniz yol. Size nasıl hissettiriyor?

Okuyunca çok sevdiğim kitap olan Ikıgai’de “Mutluluk sonuçta değil, süreçtedir.” diyorlardı. Sizce de öyle mi? Bence tam olarak öyle. Mutluluk yolun sonunda topluca beklemiyor. Yolun başında, yarısında, herhangi bir yerinde dalından koparılmayı bekleyen sabırsız bir meyve gibi karşılıyor bizi. Sayısız planın başından dönüyor, çıkmaya cesaret edemediğimiz yollarda koşuyoruz. Bazı zamanlar ayağımızın götürdüğü yere, bazı zamanlar gönlümüzün istediği yere gidiyoruz. Taşıt değiliz ki gittiğimiz yolların uzunluğu kalsın hafızamızda! Bize kalanlar gittiğimiz yollar oluyor sadece. Aştığımız mesafeler, boğulduğumuz nehirler, manzarasına kapıldığımız yol kenarları, düşüncelerimize paralel olmayan dağlar, söylediklerimizin kıyıya vurdurduğu denizler… Hepsi bir süreç ve bizim en büyük yanılgımız bu süreci biran önce bitirmek istemek. Sonuçların, sonların bize en büyük mutluluğu vereceğine inanıyoruz. Bazen varacağımız son nokta korkutuyor bizi, bazense son noktaya vardığını sandığımız yollar şüpheye düşürüyor. Bazen o yolda yolcu olmak istiyoruz, bazen de o yolun kendisi. Önümde uzanıp gitmesini dilediğim denizin berrak suları olmak istiyorum ben bazı zamanlar. Gideceğim, geçeceğim yerler belli olsun, sıra sıra dursun önümde. Seçimler yaptırmasın, seçtiğim yoldan korkutmasın. Kendi halinde duran suları önüne katan güçlü bir dalga olmak istiyorum bazı zamanlar da. Esip gürlemek doğamda olsun, her şeyi bir hışımla istediğim yere kendimle götürebileyim. Şu nemli bulutlarla gezen ürkek yağmura benzetiyorum kendimi bazen. Dolaşıyor, sürükleniyor, fırtınalara tutuluyor fakat düşmeye cesaret edemiyorum. Sevdiğim şarkının nakaratı kaçıyor, geriye almıyorum. Okumaktan keyif aldığım kitabı yarısında bırakmışım sanki, bitecek diye korkup kapağını bile açmıyorum. Akreple yelkovanın hiç yerinde duramadığı küçük bir saatin içine hapsolup zamanın hiç geçmediği evrenlerde kayboluyorum. Bazen de bana bir an yüz yıllar, bir an birkaç dakika sürmüş gibi gelen bu ikilemlerimi bu kadar uzun anlatabildiğime şaşırıyorum.

Bu satırları yazarken zihnimin içinde uzun zaman önce okuduğum ve çok sevdiğim bir şiir belirdi. Özdemir Asaf Sabaha Kadar şiirinde diyor ki :

Dünya o kadar büyük ki;

Bir noktayım ortasında, ne yapsam.

Bazan da o kadar küçülüyor ki dünya,

Devrilecek sanıyorum, kımıldarsam.

Hayat o kadar uzun ki,

Öyle bitmez geliyor ki bir an..

Bir de bakıyorum, o kadar kısalıyor ki;

Ne çıkar, diyorum, bir hayattan.

Saadet o kadar lazım ki yaşayana;

Billahi can verir uğrunda insan.

Hem o kadar boş ki mesut olmak,

Gün yüzü görmeden ölenlerin arkasından.

Ben o kadar önemli kişiyim ki,

O kadar iyiyim ki aklım ve düşüncelerimle.

O kadar fenayım ki ben

Delice niyetlerimle.

Uzun zaman sonra sizle farklı ikilemlerin, telaşların bitişiğinde buluşmak bana çok iyi hissettirdi. O zaman geleneksel sorumu soruyor ve size veda ediyorum. “Siz en çok ne olmak istiyor, hangi ikilemlerde kayboluyorsunuz?” 🌷

birdamlayazar blog sohbet

Bir yanıt yazın

Yorumlar (2)

An english man Avatar

Uzun zamandır beklenilen,düşünülen ve ‘artık gelsin’ dediğimiz dönemde tam da otobüs yolculuğunda cam kenarındayken müsait bir yer olmasa da indiğim anda karşılaştım yazınızla. Sorunuza cevap vermeden önce mutluluğun süreci o kadar doğru ki. Buna şöyle bir ekleme yapmak isterim. Cristof colomb’a atıfta bulunarak söylenen bir söz ama her şeye güzelce uyabiliyor. “Colomb amerikayı keşfettiğinde mutlu değildi,keşfederken mutluydu” çok etkiler beni. Sizinde atıfta bulunduğunuz o sözü de eklemiş oldum arşivime. Çok duru ve dilemmamı içimde yaşayan bir yazı olmuş. Kısa olması erken bitmesine sebep oldu dolayısıyla bi üzüldüm ama bunu bu yoğun dönemde hoş görürüz ya bi damla yoğunluk sonuçta. Soruna gelecek olursak; ben ikilemi yaşamaktan daha çok ikilemin ta kendisi olmuşum. Ne cam kenarları, ne de Can kenarları.. ne koridor olsa da olur, ne de bir tabure misali yolculukta ortada oturan çocuk misali.. ne gideceğim durak önemli ne de aldığım yol.. ben bu yolculuğa sadece muavin olmaya geldim. Yani ne gecem belli ne gündüzüm.. teşekkürler 💐

birdamlayazar Avatar

Bahsettiğiniz söz yıllar öncesinden tanıdık geldi bana, hatırlattığınız için teşekkürler. Hayat o kadar tuhaf bir yol ki insanı o yolda ezip geçtiği taşın da, soluduğu havanın da, freni patlamış bir arabanın kaygılı şoförünün de yerinde bulabiliyoruz kendimizi. Bazen kendi yolumuzda bir yolcu misali, bazen o yolda bir muavin misali akışa bırakıp gidiyoruz kendimizi fakat aynı yolu bir yolcunun da, muavinin de aldığını unutmamak gerek. İstediğimiz yere gideceksek eğer birkaç kereliğine kendi yolculuğumuzda muavin olmamızda sıkıntı yoktur diye düşünüyorum. Sadece güzel olan ikilemler yaşamanız (ya da olmanız) dileğiyle💎