21’İ KARŞILAMA YAZISI
Yirmi yıl önce bugün ilk doğum günüm kutlanmış ve ilk bisikletime -üç tekerlekli de olsa- kavuşmuşum. On sekiz yıl önce tam bugün, televizyonda gördüğüm ikiz kuleler saldırısını “benim doğum günümü kutluyorlar” diye haber vermişim babama. On beş yıl önce bugün, ana sınıfındaki arkadaşlarımın doğum gününün okul varken olduğu ve bunun aksine benim doğum günümün her zaman yaz tatiline geleceği gerçeğiyle yüzleşip ağlamıştım (bu tabii ki de doğum günümü okulun açık olduğu herhangi bir gün kutlamamıza sebep oldu). On üç yıl önce bugün, önüme ansızın koyulan doğum günü pastasını görünce mumlar sönmeden üzerime en sevdiğim elbisemi giydikten sonra saçlarımdaki tokayı bir çırpıda çıkarıp pastamın başına koşmuştum. Bu örnekler böyle uzayıp gidiyor tıpkı zamanın akıp geçtiği gibi. Yirmi bir yaşına yeni giren biri için fazla yaşlı bir cümle oldu sanırım zamanın akıp gitmesi ama zaman gerçekten durak bilmeden, dinlenmeden, soluksuz gidiyor. On sekiz yaşıma gireceğim zaman annemlere attığım “ben artık reşitim” havalarının, üniversite sınavına son dakika koşarak ucu ucuna yetiştiğim günlerin üzerinden hesaplamaktan yorulacağım kadar gün geçmiş. Bunu fark ettiğimde anneme zamanın çok hızlı geçtiğini ve yirmi bir yaşına gireceğimi söyledim. “Sen hala benim bebeğimsin, boş ver.” dedi. Omuz silkip ona hak verdim. Yaşımı söylemekten hoşlanan ama büyümekten içten içe hep kaçan biriyim çünkü. Okuduğum şehirden evime geldiğimde “Ben neden bebek olarak kalmadım ki!” diye söylendiğim bile çok oluyor, aramızda kalsın. Maalesef zamanın görevleri arasında durmak yok. Şuan hiç bitmese dediğimiz anla biran önce bitsin dediğimiz an arasında sallanıyor sadece, bir yelkovanın akrebi takip ettiği gibi adım adım dolaşıyor ömrümüzde.

Her yaşın, her yılın insana bir şeyler getireceğine inanırım. Aynı zamanda bir şeyler götüreceğine de. Götüreceği şeyler iyi de olabilir, kötü de. Buna bazen biz karar veririz, bazen bizim dışımızda gelişir her şey ama bize getireceklerinde son söz genelde her zaman bize aittir. Çok klasik olacak belki ama her yeni yaşı boş bir kağıt gibi düşünmek istiyorum. Kararlı ve emin olduklarımızı tükenmez kalemle yazarız, bu yüzden silemeyiz. Silsek de daha önce orada bir şey olduğu ve üzerinin kapatıldığı belli olur. Tedbirli davranmak istediklerimizi kurşun kalemle yazarız. İyi bir silgi, silmek istediğimizde durumu sorunsuz halledebilir. Sayfanın doluluk oranı ile yazdıklarımızın iyi olma oranı doğru orantılı değildir ve sayfaya nasıl başladığımızdan çok nasıl bitirdiğimiz önemlidir.
Son bir ay öncesine kadar bana hayat mottomu sorsanız ” remember why you started ( neden başladığını hatırla)” olurdu. Yirmi bir yaşıma girerken takıldığımda, yorulduğumda ve destek almak istediğimde kendime hatırlatacağım, bana güç verecek iki cümle keşfettim:
MUTLULUK SONUÇTA DEĞİL, SÜREÇTEDİR.
IKIGAI
BEN ARTIK ŞARKI DİNLEMEK DEĞİL, ŞARKI SÖYLEMEK İSTİYORUM.
NAZIM HİKMET
Her zaman olduğu gibi yine bu yaşımda da neden yaptığımı ya da neden yapmadığımı sorguladığım, keşke yapmasaydım ya da keşke şöyle yapsaydım dediğim çok şey oldu. “Ne güzel yapmışsın be Damla!” dediğim çok şey olduğu gibi. En basitinden hatırlayabildiğim en eski zamanlardan beri uzamayan, azıcık uzadığında yastığa bile değse kırılan tırnaklarımı uzatmanın yolunu buldum yirmi yaşında. Yirmi yaşında yeni bir hikaye yazmaya başladım ve sayısız karakterle kucaklaştı zihnim. Yine aynı yaşta filtre kahve demlemeyi öğrendim. Barıştığım çok şey oldu bu yaşta. İlerde yapmak için seçtiğim mesleğin derslerini almaya başladım. Zaman zaman o kadar düşündürdü ki bu beni, bölümümü sevmediğimi ve ilerde bu mesleği yaparken mutsuz olacağımı bile düşündüm. Arada sırada beni yoklayan ve huzursuz eden bu düşünce, bu yıl yankı buldu zihnimde ve bu yıl içerisinde bu düşüncenin yanlış olduğunu fark ettim kendi içimde.İlerde yapmak istediklerim dolaşmış bir ip yığını gibi önümde dururken yirmi bir yaşına girmeden önce ipin ucunu buldum ve her şey açılıp sırasına göre dizildi.
Yukarıda dediğim gibi, nasıl başladığınız değil, nasıl bitirdiğiniz önemlidir. Yirmi yaşına nasıl başladım hatırlamıyorum ama güzel bitirdiğimi umuyorum. Eksiklerimi gördüğüm ve anladığım bir seneydi benim için. Önceliklerimi fark ettiğim ve olmak istediğim yere giden bir yol haritası çizdiğim.
Yirmi bir yaşında gerçekleştirmek istediğim bir “ben” var aklımda. Aklımın en uğrak köşelerinden ansızın geçen bir sürü hayal var. Okumak istediğim yüzlerce kitap ve yazmak istediğim onlarca olay. Mısralarına dokunmak istediğim binlerce şiir ve herhangi bir notasında kaybolmak istediğim yüzlerce şarkı. Saçlarımı savursun istediğim huzurlu bir rüzgar ve altında yürümek istediğim güzel bir yağmur bulutu.
Son olarak beni ilerde yapacağım meslekle barıştırdığın, hayatımda yaptığım en keyifli işlerden biri olan farklı çeşit kahveler yapma olanağı sunduğun, çok sevdiğim karakterler yazmam için ilham getirdiğin, olgunlaştırdığın ve daha sayamayacağım bir çok şey için teşekkürler yirminci yaşım.
Yirmi birinci yaşımla çok iyi anlaşabileceğimizi düşünüyorum. Seneye bugün de kendisinin dedikodusunu yaparız burada. Şimdilik sadece hoş geldin diyorum, gerisi onda…
Yorumlar (0)